Aşık Mı Oluyoruz Yoksa Hoşlanıyor Muyuz?

İnsan duygularının en karmaşık olanlarından biri belki de sevmektir. Sevgi, hayatın hemen her alanına sızan, bazen bir tebessümle, bazen de derin bir sessizlikle kendini gösteren bir duygudur. Ancak bu duygunun içinde bile çeşitli katmanlar, dereceler ve boyutlar vardır. Hoşlantı ve aşk, bu katmanların belki de en çok karıştırılan, ama en çok hissedilen iki ucu. Günlük hayatın içinde birine baktığımızda içimizde oluşan kıpırtıdan, yıllar geçse bile varlığını sürdüren derin bağlara kadar uzanan bir yelpazede bu iki duygu, insanın iç dünyasını baştan sona etkileyebilir. Ne var ki, bu ikisi arasında ince ama hayati farklar vardır ve bu farklar, insanların hayatlarına olan etkileri bakımından büyük sonuçlar doğurur.
Hoşlantı, çoğu zaman bir kıvılcımdır. Bir bakışta, bir gülüşte, bir kelimede başlar. Henüz karşımızdaki insanın kim olduğunu tam olarak bilmeyiz ama onunla ilgili küçük parçalar zihnimizde büyük resimler oluşturur. Onu tanımadan tanıdığımızı sanırız. Bazen bir şarkıyı ona yakıştırır, bazen sadece ismiyle kalbimiz hızla atmaya başlar. İşte bu, hoşlantıdır. Genellikle fiziksel çekimin, hayranlığın ve merakın bir bileşimidir. Heyecanlıdır ama geçicidir. Bizi sarhoş eder ama ayılmamız uzun sürmez. Çünkü hoşlandığımız kişinin henüz gölgede kalan yönlerini görmemişizdir. Onun inişlerini, çıkışlarını, duygusal fırtınalarını, hayal kırıklıklarını bilmeyiz. Kendi zihnimizde kurguladığımız ideal bir profilin peşindeyizdir. Ve bu profil ne zaman gerçekle çakışmaz hale gelirse, hoşlantının rüzgarı diner. Bu yüzden hoşlantı, çoğu zaman gelip geçici bir misafir gibidir. Kalbe dokunur ama yerleşmez. Merak uyandırır ama güven inşa etmez.
Aşk ise bambaşka bir hikayedir. Aşk, zamanla yoğrulan, tanıdıkça büyüyen, kabullenmeyle kök salan bir duygudur. Aşkta artık sadece güzel yanlar değil, gölgeler de görünür hale gelmiştir. Ama insan, o gölgeleri bile sevmeye başlar. Aşk, bir başkasının hayatına, kalbine ve ruhuna gerçek anlamda bağlanmaktır. Bu bağ, sadece birlikte gülerken değil, birlikte ağlarken de kurulur. Hoşlantı heyecanlıdır; aşk ise derin. Hoşlantı kalbin ritmini değiştirir; aşk kalbin kendisine yön verir. Hoşlantıda belki biri için saçımızı değiştiririz; ama aşkta onunla birlikte değişiriz. Çünkü aşk, sadece karşımızdaki insanı değil, kendimizi de daha yakından tanımamıza neden olur. Bizi kendimizle yüzleştirir, zayıflıklarımızla, korkularımızla, arzularımızla. Aşk, insanı dönüştürür. Sabretmeyi, anlamayı, bağışlamayı öğretir. Güçlü yanlarımız kadar, en kırılgan yönlerimizi de ortaya çıkarır.
Bu iki duygunun insan üzerindeki etkisi ise oldukça farklıdır. Hoşlantı, geçici bir motivasyon kaynağıdır. Kısa vadede mutluluk, enerji ve bir tür tatlı heyecan sağlar. Ancak genellikle uzun vadeli kararlar için zayıf bir temel oluşturur. Bu yüzden hoşlantıyla başlayan ilişkiler, çoğunlukla ilk fırtınada savrulabilir. Aşk ise hem motivasyon hem de derin bağlılık getirir. Bir insanın hayatında yönünü belirleyen, kararlarını etkileyen, hatta yaşam felsefesini değiştiren bir güce sahiptir. Aşık bir insan, kendisini aşan bir bütünlüğün parçası gibi hisseder. Kendinden öte düşünmeye başlar. Sadece “ben” değil, “biz” olmanın yükünü ve güzelliğini taşır. Bu durum, insanın kişisel gelişimini de etkiler. Daha olgun, daha duyarlı, daha anlayışlı biri haline gelebilir. Ancak aşk da kolay değildir. Hoşlantının sunduğu hafifliğin aksine, aşk bazen ağırdır. Çünkü içeriğinde sorumluluk, kırılganlık, fedakârlık ve zamanla sınanan bir sadakat vardır. Bu yüzden aşk, hem bir lütuf hem de bir mücadeledir.
Modern dünyada, ilişkilerin hızla başlayıp bittiği, duyguların hızla tüketildiği bir çağda yaşıyoruz. Bu çağda hoşlantı ile aşkı karıştırmak, duygusal hayal kırıklıklarını beraberinde getiriyor. İnsanlar birine karşı yoğun bir hoşlantı hissettiklerinde bunun aşk olduğunu sanıyorlar. Ama zamanla o duygu solduğunda, aşkın bittiğine inanıyorlar. Oysa aşk bu kadar kolay solmaz. Gerçek aşk, zamanla gelişir, krizleri aşarak güçlenir, iniş çıkışlarla olgunlaşır. Bu yüzden insanın önce kendi kalbini tanıması, duyduğu duyguyu sorgulaması gerekir. Birine karşı duyduğu heyecanı hemen “aşık oldum” etiketiyle tanımlamak, aslında o duygunun doğasını yanlış anlamaktır. Kalbin terazisini doğru ayarlamak gerekir. Çünkü her kıpırtı aşk değildir, ama her aşk da bir zamanlar küçük bir hoşlantıyla başlamıştır.