BU NASIL GREV?

İzmir’de grev var.
Ama öyle bildiğiniz grevlerden değil.
Bu seferki grev, bildiğimiz emek mücadelesinin çok ötesinde. Bu grevde grev yapan sadece işçiler değil… DİSK, bu defa yalnızca maaş için değil, siyasi satranç tahtasında taş diziyor. Rakip kim mi? İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay.
Evet, yanlış okumadınız. DİSK, Türkiye’nin hiçbir yerinde yapmadığını, gidip İzmir’de yapıyor.
Ne hikmetse…
Türkiye’nin dört bir yanında çalışan binlerce işçi aynı şartlarda, benzer ücretlerle çalışırken, sıra İzmir’e gelince talepler havalarda uçuşuyor. Adeta "Cemil Tugay burada yeni başladı, biraz sıkıştıralım" kafası hâkim. Sanki emek mücadelesi değil, siyasi bilek güreşi.
Yahu arkadaş, belediye patron değil ki! Belediye başkanı CEO değil ki! Devletin hizmet kapısı, vatandaşın ihtiyaç mercii…
Ama DİSK, tutmuş bir talep listesi. Öyle bir liste ki sanki belediye değil, zengin holding. Talepler arasında ne var? Hastalanmayan işçiye teşvik primi!
Bak sen…
Hastalığı teşvik etmiyoruz da, sağlıklı kalmayı primle ödüllendirmeye çalışıyoruz. "Raporsuz gelene prim" diyorlar. Ama başkan haklı olarak soruyor: "Ya bu çocuk gerçekten hastaysa, ama mecbur işe gelirse, hem kendi sağlığını hem de başkasını riske atarsa?" Bu mudur sosyal sendikacılık?
Sonra diyorlar ki: "İşe devam primi istiyoruz."
İyi de, işe gelmek zaten görevin. Görevini yerine getiriyorsun diye ekstra prim istemek, hangi mantığa sığar? Kaldı ki belediye, bu şehrin hizmet kapısı… Kimin parasıyla yapılıyor bu işler? Tabi ki halkın parasıyla. O zaman belediye başkanının da halk adına sorumluluğu var.
Ama DİSK öyle bir tavır sergiliyor ki, sanki grev değil de hesaplaşma.
Hadi açık konuşalım…
CHP değişti.
Yeni isimler geldi.
Cemil Tugay, İzmir’de yeni bir sayfa açmak için kolları sıvadı. Bürokrasi bataklığını temizlemek, yıllardır biriken sorunları çözmek, kenti rayına oturtmak istiyor. İlk günden beri çalışıyor. Ancak daha koltuğuna ısınmadan DİSK’in hamlesi geldi.
Zamanlama manidar mı? Fazlasıyla.
Bu grev, İzmir halkını cezalandırma grevine dönüştü. Çöp toplanmıyor. Şehir içi ulaşım aksıyor. Vatandaş, işe gidemiyor, hastaneye yetişemiyor, çocuk okula geç kalıyor.
Sokakta koku, vatandaşta öfke, belediyede çaresizlik…
Ama DİSK’in umurunda mı? Değil.
Çünkü bu grev emekten çok, güç mücadelesine dönüşmüş durumda. Sorun çözülmesin diye özel çaba gösteren bir sendika anlayışıyla karşı karşıyayız. Taviz koparmak için halkı rehin alan bir yapı var karşımızda.
Ve bu noktada Cemil Tugay’ın tavrı net:
"Ben patron değilim. Bu belediyeyi işler halde tutmak zorundayım."
Helal olsun.
Popülizme kapılmadı. "Aman sendikayı küstürmeyeyim" demedi. "Benim görevim halka hizmet" dedi. Direndi. Kararlı durdu. Çünkü biliyor ki, İzmir halkı grev bahanesiyle cezalandırılamaz.
Ve birileri unutmasın…
Bu şehir sıcağı da bilir, sabrı da. Ama sabır taşınca, o sokakları kimse temizleyemez.
DİSK, bu tavrıyla sadece belediyeyi değil, İzmir’in vicdanını da karşısına alıyor.
Unutmasınlar, bu şehir her zaman emeğin yanında durmuştur. Ama bu şehir, emeği bahane ederek kente ihanet edenin de notunu verir.
İzmir halkı her şeyi görür.
Ve zamanı gelince hatırlar.