İZMİR HABERLERİ
İzmir
Açık
29°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
İZMİR
00:00:00
İmsak vaktine kalan
Ara
MENÜ

“17 Yaşında Kalp: Cesaretle Kırılganlık Arasında Bir Denge”

YAYINLAMA:

İnsan hayatında bazı yaşlar vardır, bir dönemin başlangıcıdır. 17 yaşı buna en iyi örnek. Ne çocuksundur, ne tam anlamıyla yetişkin. Bir yanın hâlâ okul kantininde tost sırasına takılırken diğer yanın hayata dair büyük sorularla boğuşur: “Beni gerçekten anlayan biri olacak mı?”, “Acaba sevmek bu kadar zor mu?” ve en can yakanı: “Söylesem ne değişir?” 

Aşkı bu yaşta yaşamak, yetişkinliğe geçişin duygusal eşiğidir. Kalbinin ilk kez gerçekten kime ait olduğunu anladığın, duygularının ciddiye alınmasını istediğin, ama kimsenin seni tam anlamıyla ciddiye almadığı o çelişkili dönem. İşte bu yüzden birine "seni seviyorum" demek, sadece iki kelimelik bir ifade değil; aynı zamanda kimliğini, cesaretini, kırılganlığını açık etmek demek. Ve bu, hiç kolay değil. 

17 yaş, içsel çatışmaların zirve yaptığı yaştır. Aklın “Söyleme, rezil olursun” der. Kalbin “Söylemezsen pişman olacaksın” diye bağırır. Bu yaşta insanlar sadece bir kişiyi sevmez; aynı zamanda kendini de keşfetmeye çalışır. O yüzden birine duyulan aşk, çoğu zaman kendiyle hesaplaşmanın bir yansıması olur.

Gençliğin sancıları sadece duygusal değil, psikolojik olarak da karmaşıktır. Çünkü bu dönemde hormonların etkisiyle yoğun duygular yaşanırken, birey aynı zamanda toplumsal beklentilerle ve kendi benlik arayışıyla mücadele eder. Sevdiğini söylemek, sadece karşıdaki kişiye değil, aslında kendi kendine bir meydan okumadır: “Ben buradayım, hissediyorum, varım.”

Toplumun ve çevrenin getirdiği tabular, bu yaşta yaşanan duyguları görünmez kılar. "Çocukluktan çık, gerçek dünyaya katıl" baskısı altında, gençler kendi iç dünyalarını dışa vurmakta zorlanır. Bu da birçok duygunun içinde birikmesine ve karmaşık bir iç dünyaya dönüşmesine sebep olur.

Bilimsel olarak bakıldığında, insan beyni 17 yaşlarında reddedilmeye karşı çok daha hassastır. Çünkü bu yaşta sosyal onaylanma, kimlik gelişiminin tam ortasında yer alır. Yani reddedilmek, sadece bir ilişkiden mahrum kalmak değil; aynı zamanda “Ben yeterince sevilmeye değer değilim” duygusunu doğurabilir. Ve bu duygu, kişinin özgüvenini yıllarca etkileyebilir.

Reddedilme korkusu, gençlerin sosyal çevrelerinde bir tür görünmez zincir gibidir. Bu zincir, onları sadece duygularını ifade etmekten alıkoymaz; aynı zamanda yeni ilişkiler kurma ve kendini keşfetme süreçlerini de yavaşlatır. İnsan beyninde, özellikle ergenlik döneminde, sosyal onaylanmanın önemi hayati derecede büyüktür. Bu yüzden gençler, bu korkuyla bazen içlerine kapanır, susar, ya da duygularını bastırır.

Bu suskunluk, belki bir savunma mekanizmasıdır ama uzun vadede ruh sağlığını zedeleyebilir. Çünkü bastırılan duygular, kendini değersiz hissetme, yalnızlık ve hatta depresyon gibi psikolojik sorunlara yol açabilir.Okul koridorları, söylenmemiş aşklarla doludur. Her gün yanından geçtiğin, aynı sınıfta yıllarca oturduğun biri, bir gün mezuniyet gecesinde hayatından tamamen çıkar. Ve sen, o zamana kadar hiçbir şey söylememiş olmanın yükünü yıllarca taşırsın.

Bir bakış, bir defter kapağındaki karalama, kantinde aynı sıraya denk gelme çabası… Bunlar aslında gençliğin gizli aşk ritüelleridir. Söze dökülemeyen ama yürekte yankılanan küçük işaretler. Bir bakıma her genç, bu yaşta kendi iç dünyasında bir aşk romanı yazar ama çoğu zaman bunu kimseyle paylaşmaz.

Bu gizli aşklar, çoğu zaman yaşamın hızlı akışında unutulacak gibi görünse de, ruhun derinliklerinde iz bırakır. Çünkü ilk aşk, ilk hayal kırıklığıdır aynı zamanda. Ve bu duygular, kişinin ilerleyen yaşamındaki ilişkilerinin temelini oluşturur.17 yaş, hayatındaki birçok şeyin ilk kez yaşandığı büyülü bir dönemdir. 
İlk kalp atışlarının heyecanı, ilk kırgınlıkların acısı, ilk umutların ışığı ve ilk korkuların gölgesi… Ama en önemlisi, bu yaşta kalbinin sesini duymaya ve ona güvenmeye başlarsın. Bu yüzden, 17 yaşında sevmek özeldir; ama sevdiğini açıkça dile getirebilmek çok daha değerlidir.

Gerçek cesaret, korkusuz olmaktan değil, korkularına rağmen yol almaktan geçer. Eğer kalbinde birine karşı derin bir sevgi varsa, dile getirmediğin her an, o kişiden biraz daha uzaklaşırsın. Unutma ki, bazen sadece birkaç kelime tüm hayatını değiştirebilir.

O kelimeleri söylemek, büyümenin ve kendinle barışmanın en anlamlı yoludur. Çünkü sevgi paylaştıkça büyür, suskunluk ise zamanla küçülür ve solar. 17 yaşında sevdiğini ifade etmek, kendi hayatının yazarı olmaya adım atmaktır.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *