BARIŞIN BEDELİ ADALETTİR

Her coğrafyanın bir yarası vardır.
Türkiye’nin yarası, kapanmayan bir mezarlık.
Üzerinden kaç yıl geçerse geçsin, içinden hâlâ kan sızan bir yara bu.
Adı: PKK terörü.
Bu ülkede 1984’ten beri süren bir katliam var. Adını net koymak zorundayız:
Bu bir savaş değil. Bu, bir milletin evlatlarının sistematik biçimde katledilmesidir.
Ama ne yazık ki, bu katliamın failleriyle bugün "yeni bir süreç", "yeni bir çözüm", "barış inşası" gibi pespaye kavramlar eşliğinde bir masaya oturulmak isteniyor.
Kimse açık konuşmaktan korkmasın:
Bu bir barış değil; bu, şehitlerin kemiklerini sızlatmaktır.
Sayılar değil, mezar taşları büyüyor
Bakın, lafı dolandırmaya gerek yok:
8 binden fazla asker, polis, korucu şehit oldu.
7 binden fazla sivil, PKK’nın kurduğu tuzaklarla hayatını kaybetti.
3 yaşındaki çocuk da vardı bu listede, 65 yaşındaki nene de.
Henüz ilk karnesini dağıttıktan sonra kurşunlanan Aybüke de vardı,
Elinde su bidonuyla askerlerine koşarken vurulan Eren de.
Ve siz diyorsunuz ki: “Geçmişi unutalım, barışalım.”
Kiminle barışalım?
Dağdan inmemiş, silah bırakmamış, özür dilememiş bir çeteyle mi?
Bu ülkede, Diyarbakır’da bir parkta çocuklar dondurma yerken paramparça oldu.
33 silahsız asker, Bingöl dağlarında kurşuna dizildi.
Sur’da, Cizre’de hendeklerin arkasına sivil halkı kalkan yaparak, devletin şehri şehre düşman ettiniz.
Kadın öğretmenlerimizi, minibüsle görev yerine giderken yaktınız.
Ve şimdi soruyorum:
Silah bırakmamış, özür dilememiş, pişmanlık göstermemiş bu örgütle nasıl oturuyorsunuz aynı masaya?
Hangi vicdan, hangi anayasa, hangi ahlak bu pazarlığı meşrulaştırır?
Bu milletin evlatları bu kadar ucuz mu?
Aybüke’nin mezarına her gidenin yüreği çatlıyor.
Ferhat Gedik’in, Eren Bülbül’ün, Fethi Sekin’in, Halil Karakoç’un adı ağızdan düşmüyor.
Ama onların kanını yerde bırakanlara yargı değil, zeytin dalı uzatılıyor.
Ne oldu?
Dün “terörist” dediğinizle bugün neden kol kola geziyorsunuz?
Dün “şehitler ölmez” diye miting yapanlar, bugün “çözüm süreci yeniden başlasın” diyebiliyor?
Bu ne yüzsüzlük, bu ne vicdansızlık!
Örnek mi istiyorsunuz?
İngiltere, IRA'yla barış yaptı ama önce silahlarını teslim aldı, yargıladı.
Kolombiya, FARC'la müzakere etti ama önce kanlı liderlerini mahkeme salonuna oturttu.
Almanya, RAF’ı barışa değil, hukuka ve devlete teslim etti.
Ama bizde?
Bizde çocuk katillerine “siyaset hakkı” veriliyor.
Bizde şehit cenazelerinde timsah gözyaşı dökenler, gece başka masalarda çözüm haritası çiziyor.
Atatürk olsaydı, ne yapardı?
Mustafa Kemal’in kurduğu bu Cumhuriyet, teröre teslim olmaz.
Lozan’da dize getirdiği emperyalistlere diz çöktürmüş bir irade,
dağda pusu kurmuş, çocuk öldürmüş bir çeteyle pazarlık yapmaz.
O hâlde kimden emir alıyorsunuz?
Neyi gizliyor, neyin hazırlığını yapıyorsunuz?
Bu halkın sabrını test etmeyin.
Çünkü bu halkın evlatları bu toprağa sadece doğmak için değil, gerektiğinde can vermek için geldi.
Barış istiyoruz, evet. Ama:
Adalet olmadan barış olmaz.
Silahlar gömülmeden barış olmaz.
Özür dilenmeden barış olmaz.
Şehitlerin hakkı teslim edilmeden barış, sadece ihanettir.
Mezarlık sessizdir, ama orası barış yeri değildir.
Barış, hesap sorulursa olur.
Barış, katiller yargılanırsa anlam kazanır.
Ve son söz
Artık bu halkı susturamazsınız.
Artık şehitlerin adı unutulmaz.
Artık bu milletin vicdanı, pazarlık masalarına sığmaz.
Barış istiyorsanız, önce şehit analarının kapısını çalın.
Onlardan helallik alın.
Ve unutmayın…
Bu millet unutur gibi yapar ama affetmez.
Dilerim bu yazı, şehitlerin sesi olur, vicdanların yankısı.
Çünkü biz unutmayacağız.
Ve bu topraklarda barış, ancak gerçek adaletin ve hakkaniyetin tesisiyle gelecektir.