İZMİR HABERLERİ
İzmir
Açık
34°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
İZMİR
00:00:00
İkindi vaktine kalan
Ara
MENÜ

İşçiye Açlık, Gazeteciye Tutuklama, Demokraside Sessizlik

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
yazar
Genel Yayın Yönetmeni
Tüm Yazıları

Bir ülkede her sabah yeni bir skandala uyanmak marifet değil artık. Alışkanlık.
Çay demler gibi, gazete açar gibi, sosyal medyada dolaşır gibi…
Gözümüz, kulağımız, sinir uçlarımız pas tuttu. Ama yine de yazalım. Yine de hafızaya kazıyalım. Çünkü bu utanç not edilmezse, yarının manşeti de bunlardan farksız olacak.

Başlayalım İzmir’den...
Hani şu “Türkiye’nin en çağdaş, en özgür” kenti diye dilimize pelesenk olan İzmir’den. Büyükşehir Belediyesi’nde toplu iş sözleşmesi krizi patlak verdi.
Sendika ayrı telden çalıyor, belediye başka telden. Bir ara Cemil Tugay bir adım geri atar gibi oldu ama nafile. Sonuç: İşten çıkarmalar... Hem de ne çıkarmalar!
"Performans düşüklüğü" bahanesiyle kapının önüne konulan işçiler. Yıllarını bu şehre vermiş emekçiler, “sen yetersizsin” denilerek postalanıyor.

Yetmedi…
Buca Belediyesi... Memurların, işçilerin maaşları 3, 4, 5 ay geriden ödeniyor. Bazılarının alacağı 150 bin TL’ye dayanmış.

Diyorlar ki: “Tasarruf dönemi.”, “SGK kesintileri Belediyenin belini büktü”
Yahu tasarruf dönemi işçiden mi başlar? Önce belediye binasındaki makam araçlarının kontağı kapatılır, özel kalem müdürünün kartviziti alınır, yandaş ihalelerin musluğu kısmaya başlar. Ama yok. Bizde kurban her zaman garibandır.

İşçinin maaşını ödeyemeyen belediyeler, bir yandan dev panolara “halkçıyız” diye yazıyor.
Ne diyelim... Orwell yaşasaydı bu ülkeyi yazardı.

Yetmedi... Ankara’ya dönelim.
Muharrem İnce CHP'ye geri dönmüş.
Hani şu "saraydan para alıyor" diye kendi partisini bile zan altında bırakan İnce. “Bu CHP bitmiş” diyen, "yeni yol lazım" diyen İnce...
Şimdi sessiz sedasız CHP kulvarında koşuya dönmüş.
Kol kırılır yen içinde. İdealler kırılır mevkide, listede.

Ve finalde Fatih Altaylı.
Yılların gazetecisi...
Bu defa köşe yazısından, TV programından değil; kendi YouTube kanalında söylediği sözlerden dolayı tutuklandı. İddia büyük: Cumhurbaşkanına tehdit ve suikast iması...
Ne dedi, ne demedi ayrı mesele. Ama bu ülkede kelimeler namlunun ucuna konmuş kurşun gibi. Yanlış virgül, yanlış tonlama, yanlış cümle... Hop kelepçe!
Yargı mı? O zaten muktedirin ruh haline göre çalışıyor.
Fatih Altaylı “sözle suikast” yaptıysa, iktidar kanallarında millete hakaret edenler ne yapıyor acaba? Onlara özgürlük, Altaylı’ya demir kapı.

Bu ülkede yolsuzluk dosyaları değil, gazeteciler kolay içeri giriyor.
Soruyu soran yanıyor, susan kurtuluyor.

Bütün bunların ortasında halk...
İzmirli, Ankaralı, İstanbullu…
Karnını doyurmak için iki işte birden çalışan; belediyesinden maaş bekleyen; “bu memleket nereye gidiyor” diye sabaha karşı uyanan insanlarımız.

Son perdeyi kapatırken sorayım:
Asıl performans düşüklüğü kimde? İşçide mi, yönetende mi?
Asıl “tehdit” kimde? Altaylı’da mı, yoksa millete yıllardır “yargı” kılıcını sallayarak yaşamını sürdürenlerde mi?
Asıl yolunu kaybeden kim? Muharrem İnce mi, yoksa “halkçı belediyecilik” nutukları atan ama işçinin maaşını ödeyemeyenler mi?

Cevabı siz verin.
Ben sadece aynayı tutuyorum.
Kırmak sizin hakkınız.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *