İşçiye Açlık, Gazeteciye Tutuklama, Demokraside Sessizlik


Bir ülkede her sabah yeni bir skandala uyanmak marifet değil artık. Alışkanlık.
Çay demler gibi, gazete açar gibi, sosyal medyada dolaşır gibi…
Gözümüz, kulağımız, sinir uçlarımız pas tuttu. Ama yine de yazalım. Yine de hafızaya kazıyalım. Çünkü bu utanç not edilmezse, yarının manşeti de bunlardan farksız olacak.
Başlayalım İzmir’den...
Hani şu “Türkiye’nin en çağdaş, en özgür” kenti diye dilimize pelesenk olan İzmir’den. Büyükşehir Belediyesi’nde toplu iş sözleşmesi krizi patlak verdi.
Sendika ayrı telden çalıyor, belediye başka telden. Bir ara Cemil Tugay bir adım geri atar gibi oldu ama nafile. Sonuç: İşten çıkarmalar... Hem de ne çıkarmalar!
"Performans düşüklüğü" bahanesiyle kapının önüne konulan işçiler. Yıllarını bu şehre vermiş emekçiler, “sen yetersizsin” denilerek postalanıyor.
Yetmedi…
Buca Belediyesi... Memurların, işçilerin maaşları 3, 4, 5 ay geriden ödeniyor. Bazılarının alacağı 150 bin TL’ye dayanmış.
Diyorlar ki: “Tasarruf dönemi.”, “SGK kesintileri Belediyenin belini büktü”
Yahu tasarruf dönemi işçiden mi başlar? Önce belediye binasındaki makam araçlarının kontağı kapatılır, özel kalem müdürünün kartviziti alınır, yandaş ihalelerin musluğu kısmaya başlar. Ama yok. Bizde kurban her zaman garibandır.
İşçinin maaşını ödeyemeyen belediyeler, bir yandan dev panolara “halkçıyız” diye yazıyor.
Ne diyelim... Orwell yaşasaydı bu ülkeyi yazardı.
Yetmedi... Ankara’ya dönelim.
Muharrem İnce CHP'ye geri dönmüş.
Hani şu "saraydan para alıyor" diye kendi partisini bile zan altında bırakan İnce. “Bu CHP bitmiş” diyen, "yeni yol lazım" diyen İnce...
Şimdi sessiz sedasız CHP kulvarında koşuya dönmüş.
Kol kırılır yen içinde. İdealler kırılır mevkide, listede.
Ve finalde Fatih Altaylı.
Yılların gazetecisi...
Bu defa köşe yazısından, TV programından değil; kendi YouTube kanalında söylediği sözlerden dolayı tutuklandı. İddia büyük: Cumhurbaşkanına tehdit ve suikast iması...
Ne dedi, ne demedi ayrı mesele. Ama bu ülkede kelimeler namlunun ucuna konmuş kurşun gibi. Yanlış virgül, yanlış tonlama, yanlış cümle... Hop kelepçe!
Yargı mı? O zaten muktedirin ruh haline göre çalışıyor.
Fatih Altaylı “sözle suikast” yaptıysa, iktidar kanallarında millete hakaret edenler ne yapıyor acaba? Onlara özgürlük, Altaylı’ya demir kapı.
Bu ülkede yolsuzluk dosyaları değil, gazeteciler kolay içeri giriyor.
Soruyu soran yanıyor, susan kurtuluyor.
Bütün bunların ortasında halk...
İzmirli, Ankaralı, İstanbullu…
Karnını doyurmak için iki işte birden çalışan; belediyesinden maaş bekleyen; “bu memleket nereye gidiyor” diye sabaha karşı uyanan insanlarımız.
Son perdeyi kapatırken sorayım:
Asıl performans düşüklüğü kimde? İşçide mi, yönetende mi?
Asıl “tehdit” kimde? Altaylı’da mı, yoksa millete yıllardır “yargı” kılıcını sallayarak yaşamını sürdürenlerde mi?
Asıl yolunu kaybeden kim? Muharrem İnce mi, yoksa “halkçı belediyecilik” nutukları atan ama işçinin maaşını ödeyemeyenler mi?
Cevabı siz verin.
Ben sadece aynayı tutuyorum.
Kırmak sizin hakkınız.