Ege'nin parlayan yıldızı İzmir, günümüzde kullandığımız ismini binlerce yıllık bir dönüşümle almıştır. Kentin adı, tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış kadim geçmişinden ve adının kökenine dair derin varsayımlardan güç alır. Günümüzdeki "İzmir" kelimesinin, antik dönemdeki "Smyrna" kelimesinin evrilmiş hali olduğu kabul edilmektedir. "Smira, Lesmira, Zmirra, İsmira, Samorna veya Smurna" gibi daha erken biçimlerinin de bulunduğu iddia edilmektedir. "Smyrna" isminin kullanılmasında, kentin kurulduğu yerin yakınında, özellikle Halkapınar kaynağı ve oluşturduğu gölcüğün bulunduğu bir kutsal alanın etkili olduğu sanılmaktadır. Bu durum, "Smyrna/İzmir" adının Ana Tanrıça Kaynağı/Gölcüğü veya en azından Ana Tanrıça/Kutsal Ana anlamlarıyla ilgili olduğu düşüncesini güçlendirmektedir ve sözcüğün büyük olasılıkla Hitit kökenli olduğu belirtilir.

İzmir Adını Nereden Aldı
İzmir'in kuruluş tarihi ve yeri konusunda bilgiler tartışmalı olsa da, bugün Bayraklı semtinde yer alan Tepekule ören yerinin eski İzmir'in kuruluş yeri olduğu kabul görmektedir. Amazonlar, efsanevi Frigya kralı Tantalos veya Lelegler gibi kurucu söylencelerle beslenen şehir, arkeolojik bulgulara göre M.Ö. 3000 yıllarına kadar uzanan bir geçmişe sahiptir. Bir Aiol kenti olarak kurulan İzmir, Hitit İmparatorluğu'nun nüfuz alanına girse de (M.Ö. 2000-1200), İonyalıların M.Ö. 800'lerde kenti ele geçirmesine kadar Aiol kimliğini sürdürmüştür. İonyalıların ticaret ağıyla kent hızla zenginleşmiş, ancak Lidyalıların M.Ö. 610-600'deki saldırıları ve Pers istilası (M.Ö. 545) İzmir'in yıkımına yol açmıştır.
İzmir'in yeniden kuruluşu, Büyük İskender'e bağlanır. Efsaneye göre, İskender'in M.Ö. 334'teki İran seferi sırasında şimdiki Kadifekale (Pagos Dağı) civarında gördüğü bir rüya üzerine yeni İzmir'in Pagos Dağı'nda kurulmasını istemiştir. Kent, Kadifekale yamaçlarından denize doğru uzanarak, doğal limanının varlığıyla ticaretle yeniden canlanmıştır.
Roma, Bizans ve İlk Türk Egemenlikleri
İzmir, M.Ö. III. yüzyıl başlarında İyon kentleri birliğine kabul edilmiş, daha sonra Bergama Krallığına bağlanmıştır. M.Ö. 133'te Roma İmparatorluğu'na katılmasıyla ticaret kenti olma özelliği daha da gelişmiştir. Roma İmparatorluğu'nun ikiye ayrılmasının ardından (İ.S. 395), İzmir Doğu Roma (Bizans) toprakları içinde yer almış ve önemli bir ticaret kenti olarak varlığını sürdürmüştür.
608 yılındaki Sasaniler'in saldırıları ve 637'den itibaren Arap akınları, İzmir'in tarihinde çalkantılı dönemlere yol açmıştır. 665'teki Emevi seferinde İzmir Arapların eline geçmiş, XI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ise kent, Doğu Roma ile Türkler arasında birkaç kez el değiştirmiştir. 1071 Malazgirt Zaferi'nden kısa bir süre sonra, 1076'da İzmir, ilk kez kısa süreli Türk egemenliğini tanımış, bu dönemi büyük Türk denizcisi Çaka Bey'in 1095'e kadar süren egemenliği izlemiştir. Ancak ilk Haçlı Seferi'nin ardından (1096), Doğu Roma kuvvetleri kenti ele geçirmiş ve İzmir, 1317'ye kadar yeniden bir Doğu Roma kenti olmuştur.
Aydınoğulları ve Osmanlı Hakimiyeti
XIV. yüzyılda, 1261 Nif antlaşmasıyla yerleşim hakkını elde eden Cenevizliler ve Venedikliler, İzmir'de ticari açıdan etkili olmuşlardır. 1317'de Türkmen Beyi Aydınoğlu Umur Bey'in denetimine giren İzmir, 1344'te bir Haçlı seferiyle Liman Kalesi'nin Latinlerin eline geçmesi ve Kadifekale'nin Türklerde kalmasıyla "Türk İzmir" ve "Hristiyan İzmir" olmak üzere ikiye bölünmüştür. XV. yüzyılın başında Timur'un seferiyle Liman Kale yıkılmış ve İzmir, Umur Bey'in torunu Aydınoğlu Cüneyt Bey'e verilerek Türkmen Aydınoğlu Beyliği canlanmıştır.
1426'da Osmanlılar, Aydınoğlu Beyliği'ne son vererek İzmir'i egemenlikleri altına almış ve kentin yönetsel belirsizliği sona ermiştir. Osmanlı Barışıyla birlikte nüfusu artmaya başlayan İzmir, 1528-1529'da Türk yerleşim kuşaklarıyla genişlemiştir.
Küresel Bir Ticaret Merkezi ve Kurtuluşun Simgesi
İzmir'in ticaret merkezi olarak yükselişi, İngiliz, Fransız ve Hollandalı tüccarların Doğu Akdeniz ticaretine girişiyle hız kazanmıştır. 1838'deki Osmanlı-İngiliz serbest ticaret antlaşması, İzmir'i Batılı devletlerle ticari hacmini artırarak büyük bir gelişim ve dönüşüm içine sokmuştur.
I. Dünya Savaşı'nın kaybedilmesiyle 15 Mayıs 1919'da İzmir ve Ege Bölgesi Yunan işgali altına girmiş, bu durum Türk ulusal direniş hareketini başlatmıştır. Gazeteci Hasan Tahsin tarafından atılan ilk kurşun, Ulusal Kurtuluş Savaşımızın başlangıcını simgelemiştir. İzmir'in 9 Eylül 1922'de Türk Ordusu tarafından kurtarılmasıyla Yunan işgali sona ermiş, ancak 13 Eylül sabahı Basmane'de başlayan büyük İzmir yangını, şehrin 2.600.000 metrekarelik bir alanında 20.000'den fazla ev ve işyerini yok etmiştir. Bu büyük felaketin ardından İzmir, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuyla "Zümrüdü Anka" kuşu gibi küllerinden yeniden doğmuştur.
İzmir'in adı, tarihi derinliği ve dönüşümleriyle birlikte, Anadolu'nun zengin geçmişinin ve modern Türkiye'nin kuruluş mücadelesinin canlı bir aynası olmaya devam etmektedir.