ERDİ AKMAN-RÖPORTAJ
Kentlerin ruhunu yakalamak, onların hikayelerini dondurmak ve gelecek nesillere aktarmak... İşte bu, kent fotoğrafçılığının en büyük gücü. Bu gücü en iyi kullananlardan biriyle, kent fotoğrafçılığının duayen ismi, Sayın Dr. Ahmet İmançer ile bir araya geldik. Yıllar boyunca kadrajından geçen kent manzaraları, sokakları, insanları ve anlarıyla adeta bir kent arşivi oluşturan Dr. Ahmet İmançer ile siz değerli okuyucularımız için kent fotoğrafçılığının incelikleri, değişimini ve geleceğini üzerine konuştuk.

Erdi Akman: Sayın İmançer, röportajımıza ilk olarak Fotoğrafçılığa olan tutkunuz nasıl başladı diye sorarak başlamak isterim. Fotoğrafçılığına yönelmenizdeki en büyük etken neydi?
Dr. Ahmet İmançer: Benim Fotoğraf serüvenim Elâzığ’da henüz 8-9 yaşında bir tren istasyonu durağında Makinist babamın bana “Bu yaz tatilinde bir işe gir ve ilk paranı da kazan evlat. Hem belki de bu işi seversin ve meslek sahibi de olursun” demesiyle başladı. Fotoğrafta yer aldığım ilk kare ise babamın teşvikleriyle yanında çalıştığım fotoğraf stüdyosu sahibi Hüseyin ağabey sayesinde oldu. Ustam ve ilk eğitmenim Hüseyin Ağabey tarafından “Elimde banyosu yapılmış bir fotoğraf filmini tutarken” hatıra olması için çekilen ilk fotoğraf karem ile başlayan yolculuğum aynı zamanda sanata olan tutkumu oluşturan ilk adımlar oldu. Bir bakıma fotoğraf ile başlayan ve akademiye uzanan emek dolu bir hayatım, ailem ve yakın çevremin destekleriyle oldu diyebilirim. Fotoğrafa ve fotoğrafçılığa olan bağım kuşkusuz akademik eğitim vesilesiyle üniversite döneminde daha belirgin hale geldi. Her bir fotoğraf karesini deneyimledikçe bu görsel sanata daha fazla bağlandım ve saygım arttı. Henüz ilkokul çağında küçük bir çırak olarak başladığım ve İzmir’de öğrencilik yıllarımda ciddi olarak ilgilendiğim bu sanat alanında ilk ilgi alanımın şekillenmesinde kuşkusuz aile fotoğraflarının yanı sıra kent kültürünün en güzel temsilcisi olan sokakların ve insan suretlerinin önemli etkisi oldu.

Erdi Akman: Peki bize akademik ve sanat yolculuğunuzdan biraz bahseder misiniz?
Dr. Ahmet İmançer: Akademik yaşamıma 1975 yılında Ege Üniversitesi Hukuk fakültesi, Gazetecilik ve halkla ilişkiler yüksek okulu Radyo Televizyon ve Sinema bölümünde öğrenci olarak başladım. 1979 yılında bu bölümden onur derecesiyle mezun oldum. Ardından 9 Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde 1986 yılında yüksek lisansımı sinema alanında tamamladım. Doktorayı da Ege Üniversitesi sosyal bilimler enstitüsünde “Türk Gazeteciliğinde Basın Fotoğrafların Kamuoyu Oluşturmasındaki Rolü” başlıklı tez ile 1993’te tamamladım. İletişim fakültesinde Fotoğrafçılık alanında derslerin yanı sıra idari görevlerde bulunarak fotoğraf yolculuğumu devam ettirdim. Bugüne kadar 50 civarında ulusal ve uluslararası sergi ile televizyon programları, belgeseller, radyo sohbetlerinin yanı sıra çeşitli makale, bildiri, çalıştay ve uygulamalı eğitimler ile bu alanda eserler vermeye devam ettim. Bu dönemde aynı zamanda İzmir Bienali, EgeArt Sanat Günleri gibi önemli etkinliklerde görevler alırken 100 civarında fotoğraf yarışmasında seçici kurulda jüri olarak görevler yaptım. Bunun yanı sıra İLFOT, EFSA, İZDOF ve İLAD gibi dernek ve vakıflarda başkanlık ve yöneticilikler yaparak kurumsal düzeyde de katkılarda bulundum.
Erdi Akman: Yıllar içinde kentlerin değişimine tanıklık ettiniz. Bu değişim, fotoğraflarınıza nasıl yansıdı?
Dr. Ahmet İmançer: Yaşadığımız şehirler bizim kimliğimizden izler taşır. Kişisel yaşamımın önemli bölümüne tanıklık eden İzmir benim en büyük kent arşivime sahip olduğum özel bir yer. Kent değişimini de bu noktadan hareket edecek olursak aklıma ilk gelen siluetlerden birisi siyah beyaz olarak hafızalarımıza kazınan Kordon’un sinematografik fotoğraflarıdır. Zira o fotoğraflardaki kent görüntüsü ve mekanlar artık elimizde yok. Sadece fotoğraf ve belki de kısa video kareleri şeklinde arşivlerde var. Kentte yaşayan bir sürü fotoğraf günümüzde yoğun olarak dijitalleşme ile üretilebiliyor. Bununla birlikte söz konusu üretimin bilinçli olup olmaması tabi ayrı bir konu. Bizim belleğimizi bilinçli fotoğraflar ile kentin görsel arşivi konusunda neler yapılabildiğini görmek ve anlamak adına çok önemlidir. Şehrin ve sokaklarının yaşama dair yansıttığı değişiminin fotoğraflar üzerinden nasıl yansıyabileceğini görebildiğimiz için anlık olarak kaydetmek kadar estetik olarak doğru anlatmak önemli hale gelmektedir.

Erdi Akman: Bu süreçte hangi projeleri hazırladınız?
Dr. Ahmet İmançer: Ben fotoğraf konusunda özellikle Kent temasını ön planda tutan 40 civarında ulusal ve uluslararası sergi düzenledim. Bu noktada ilk aklıma gelen “Kapı kilitlerinin dili” sergim ulusal ölçekte bir çalışmamdı. Yine İzmir merkezli “Basmane” sergisi ile değişen yaşamları, değişen kültürü korteje evlerinin yansımalarını, oteller ve hamamlar ile bunu sanatseverler ile buluşturabildim. Evler, sokaklar ve anlık değişen insanların yaşama katkıları ile ölümsüz hale getirmek mümkün olabildi.
Erdi Akman: Kent fotoğrafçılığında dijital teknolojinin kullanımı, geleneksel yöntemlere göre ne gibi avantajlar ve dezavantajlar sunuyor?
Dr. Ahmet İmançer: Kent fotoğrafçılığında dikkat edilmesi gereken fotoğrafın insanlara ne kattığıdır. Fotoğrafçının neyi ürettiği kadar hangi teknik ve çerçeveleme ile odaklanması ilk aşamadır. Fotoğrafçının kullandığı araç ve teknoloji önemli bir konu olmakla birlikte görselin kültür ve sanatsal estetik açısından katkı düzeyi dikkat edilen bir başka unsurdur. Üretilen her bir karenin neyi hedeflediği ve kente olan katkısı düşünülerek değerlendirmek daha anlamlıdır. Teknolojinin gelişimi bu alanın üretim hızını artırması, kısa sürede daha fazla içeriğin üretilmesi, diğer araçlara aktarılabilmesi ve hatanın teknik müdahalelerle şekillendirilmesi avantajlar sunsa da onu çeken kişinin hatalarını kapatmak adına yaptığı abartılı müdahaleler fotoğrafik anlatı üzerinde çeşitli dezavantajlar yaratabilecektir. Zira, teknik ve estetik birbirinden bağımsız olmadığı için doğru anlatı içermeyen anlamsız fotoğraflar kent belleğinde tutunamayacaktır.

Erdi Akman: Kentteki mimari yapılar, sokak kültürü, insan portreleri gibi farklı alanlarda fotoğraf çekiyorsunuz. Bu çeşitliliğin size kattığı en önemli deneyim nedir?
Dr. Ahmet İmançer: Fotoğrafın en iyi yanı toplumla “iletişim kurabilmesi” dir. Oradaki birey ile insanlarla kenti temsil eden mimari yapıyla ve her türlü nesne ile kurulan ve üretilen görseller, yaşamı merak haline getirebildiği ve o yeri ziyaret etme duygularını harekete geçirebildiği için nerede çekildiği sorusuyla verilen bilgi değer kazanabilmektedir. Dolayısıyla duygu ve düşünceleri harekete geçirdiğinde fotoğrafın iletişim kurma ve etkileme gücünün bende belirgin bir deneyim alanı oluşturduğunu söyleyebilirim.
Erdi Akman: Kent fotoğrafçılığı, bir şehrin kimliğini ve tarihini korumak adına ne gibi roller üstleniyor?
Dr. Ahmet İmançer: Herhangi bir kişi yerine fotoğrafçının gözüyle görme hali kentleri daha ilgi çekici hale getirebilmektedir. İstanbul denildiğinde akla gelen Ara Güler kentin özdeşlik kurabildiği bir etkileşimli kimlik alanını temsil etmektedir. Fotoğrafın kişiye göre anlamlı hale gelmesi, “öznellik taşıması” sayesinde gerçekleşmektedir. Örneğin İzmir’in kültür simgelerinden biri olan Kadifekale’nin anlamı nasıl ki insanlara göre değişiyorsa, Karşıyaka’nın ya da Bergama’nın da uyandırdığı merak ve duygu “gören göz farklılığıyla” biçimlenmektedir. Fotoğraflar aynı zamanda üretim sürecinde fotoğrafa konu olan nesne için tarihi dokusu kaybolan mimarisi, başka gözle bakılması ve kaybolan renklere dikkat çekme konusunda uyarıcı rol üstlenmektedir. Örneğin Atatürk Meydanı’nın (Bilinen adıyla Konak Meydanı) yer alan Yalı Camii’nin fotoğrafçı gözü belediye binasının yıkılmasıyla anlamını değiştirebilir. Yem atan kişilerin kimliği de aynı şekilde fotoğrafçının gözüyle valilik binasının eski hali ve restorasyonlu yeni hali duyguları da dönüştürebilmektedir. Bu nedenle kenti temsil eden alanların düzenli olarak arşivlenmesi ve yaşanan değişimi kent belleği üzerinden fotoğraflar aracılığıyla vermesi etkin bir rol olarak düşünülebilmektedir.
Erdi Akman: Bir fotoğrafçının özellikle kent kimliği ve kültürel değerlere odaklanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dr. Ahmet İmançer: Fotoğrafçı zamanın belleğini yansıtan kültürel rolünü kitlelere aktaran bir role sahiptir. Örneğin İzmir’de Kemeraltı’nın girişimde yer alan bir alan var. Dikkat çeken bir kare olarak orada oturan yaşlılar acaba hangi amaçla otururlar! Kente saygılarından mı yoksulluktan mı yoksa dinlenme yerine sığınma mı etkilidir? Fotoğrafçı bu noktada duyguyu karesiyle insanlara “beklemek” konusunda kimin neyi bekleyebildiğini anlatabilmektedir. Fotoğrafçı aynı şekilde kentin farklı alanlarında kültürel değerleri de dikkat çekebilmektedir. İzmir Asansör’de çekilen bir fotoğraf ile asansör mü manzara mı vurgulanmaktadır? Fotoğrafın art alanındaki hikayeye merak duyan kişiler, Dario Moreno’nun hikayesi üzerinden gece ve gündüz olarak ele alındığında bize çok şey anlatmaktadır. Tarihi alanlarda çekilen fotoğraflar, festivaller ya da etkinlik alanlarında hikaye ve yaşanmışlıklara odaklanarak kimliğe ve kültürel değerlere vurgu yapabilmektedir. Bu durum kent kimliğinde seyirci yerine etkin ve katılımcı yurttaş olma konusunda kültürleme yapabilmesini sağlayabilmektedir.

Erdi Akman: Dijital teknolojilerin gelişimiyle birlikte fotoğraf manipülasyonu da yaygınlaştı. Kent fotoğrafçılığında bu durumun etik sınırları nelerdir? Gerçeklik ve manipülasyon arasındaki dengeyi nasıl koruyorsunuz?
Dr. Ahmet İmançer: Manipülasyon, her fotoğraf ve fotoğrafçı arasındaki gerçekliği edilgen hale getirerek inşa etmektedir. Biz, fotoğrafı fotoğrafçının gözüyle görürüz. Peki fotoğrafçı, bizi fotoğrafik olarak nereye ya da hangi duyguya yönlendirmektedir? Bu önemli bir konudur. Zira ilk manipülasyon onu çeken ile başlamaktadır. Dijital teknolojiler üzerinde manipülasyon ise yönlendirme, bilinçaltına vurgu yapma konularında gerçekliği de dönüştürebilmektedir. Kamuoyu oluşturma görüşü özellikle savaş dönemlerinde gösterilen fotoğraflarda olduğu gibi farklı manipülasyonlar karşısında bir sanatçı olarak “bakış düzeyinde fotoğrafın manipülasyonla kim neyi algılayabileceğine dair katkı veya zararı noktasında etik düşüncem ile dengeyi kurmaktayım. Buna karşın fotoğraf üzerinde sosyal sorumluluklar da ön planda olmakla birlikte onu gören gözlerin sosyo-psikolojik gerçekliği de gerçeklik ve manipülasyonun etki boyutu üzerinde etkilidir.
Erdi Akman: Yapay zeka destekli fotoğraf düzenleme araçları ve algoritmalar, kent fotoğrafçılığını nasıl dönüştürüyor? Bu teknolojilerin kullanımında dikkat edilmesi gereken etik hususlar nelerdir?
Dr. Ahmet İmançer: Yapay zeka, fotoğrafın ürettiği anlamın nasıl farklı olabileceğini yeni dijital uygulamalar ile geniş kitlelere ve kullanıcılara göstermektedir. Fotoğrafta hızlı olarak yapılan üretimden ziyade sanal bir kültür oluşturmak, yaratıcılık sınırları üzerinde sanat ve gerçeklik dengesini dönüştürebildiği için bu teknolojilerin kullanım düzeyi ve denge çabası, etik bakışın değerini de belirlemektedir. Günümüzde yapay zeka ile doğmamış bir insan dahi üretilebilmektedir. Ancak fotoğrafın gerçek olması ve “hayatını yapaylık ile üretilen bir şey olmadığını vurgulamak yaşanmışlığı gerçeklik ile göstermek önemli bir ayrıntıdır. Fotoğraf çekebilmek kadar yaratabilmek aslında fotoğrafçı belleği ve gerçekliğe değer verme düzeyi, kent fotoğrafçılığının değişiminde önemli bir konudur.

Erdi Akman: Son olarak Akademisyen kimliğiniz ile birçok önemli fotoğrafçının da yetişmesinde önemli katkılarınız oldu. Siz yakın gelecekte fotoğrafçılığının nasıl bir yönde ilerleyeceğini öngörüyorsunuz? Bu bağlamda Fotoğrafçılık ilgi duyan genç yeteneklere ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?
Dr. Ahmet İmançer: Bence öncelikli olarak fotoğrafı üreten kendi gerçekliğine bakmalıdır. Fotoğraf sanatçısı, mutlaka “Niçin, nasıl ve kim için üretiyorum! fotoğraflarımın topluma nasıl katkıları var!” diye düşünmelidir. Her bir fotoğrafın yaratabileceği anlam kadar onu çeken kişinin de karakterini ayrı düşünmeden “iyi kare kadar iyi insan olma halinin” önemli olduğunu düşünüyorum. Şimdiye kadar iyi fotoğrafçıların yetişmesine vesile olduğumu düşünüyorum. Bununla birlikte kişilerin kendini inşa etme süreçlerinin kişiye bağlı olması, samimiyetin düzeyini göstereceğinden en önemli tavsiyen kişinin kendisine ben burada neredeyim etik düşüncem ve ahlaki bakışım nedir? Doğru mudur? Şeklinde derinlikli olmalıdır.