İZMİR HABERLERİ
İzmir
Açık
16°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
İZMİR
00:00:00
Öğle vaktine kalan
Ara
MENÜ

Geçmişle Yürüyenler, Geleceği Kaçırır

YAYINLAMA:

Bazı insanlar geçmişi sırtlarında bir çuval gibi taşırlar. İçinde pişmanlıklar, kırgınlıklar, yarım kalmış cümleler, söylenmemiş sözler ve belki de hiç yaşanamamış hayatlar vardır. Ne zaman bir adım atmak isteseler, o çuval sırtlarını eğer; yürümek isterken durup düşünmek zorunda kalırlar. Çünkü geçmiş, hatırladıkça yeniden yaşanır. Ve bazıları, her sabah aynı geçmişle uyanır, dünün gölgesinde bugünü yaşar. Oysa zaman, geriye dönmeyen bir nehir gibi akar; ne tutabildiğimiz bir an vardır ne de yeniden yazabileceğimiz bir dün.

Geçmiş, elbette ki önemlidir. İnsanı insan yapan, ona kim olduğunu hatırlatan bir pusuladır bazen. Ancak pusula yola çıkıldığında anlam kazanır; hareketsiz bir yerde, ne kadar doğru yönü gösterse de bir işe yaramaz. Geçmişte takılı kalanlar, çoğu zaman bir olayın değil, o olayın bıraktığı duygunun içinde kaybolurlar. Bir hatayı tekrar tekrar zihninde yaşayan, bir kaybı yeniden yeniden hisseden insanlar için zaman ilerlemez. Onlar, takvim yapraklarını çevirseler de ruhları hep aynı günün içinde kalır. Ve ne yazık ki, geçmişin içinde fazlaca oyalananlar, geleceğin sessizce ellerinden kayıp gittiğini fark edemezler.

Hayat, her gün karşımıza yeni ihtimaller çıkaran bir bilinmezliktir. Gelecek, üzerine inşa edilebilecek bir alan sunar bize. Ancak bu alanı kullanabilmek için elimizin boş olması gerekir. Sürekli eski yüklerle dolaşanlar, yeni fırsatları göremez, yeni insanlara yer açamaz, yeni duygulara kapı aralayamaz. Geçmişin hikâyeleriyle yaşayanlar, geleceğin cümlelerini kuramaz. Çünkü bir noktadan sonra, hatıralar kararlarımızı, acılar tepkilerimizi, hayal kırıklıkları ise umutlarımızı şekillendirmeye başlar. Ve insan, farkına varmadan kendi geçmişinin gardiyanı olur; özgür olduğunu sanarken kendi zihninde bir mahkûm gibi yaşar.

Geçmişe takılmak, sadece kişisel gelişimi değil, ilişkileri de zedeler. Karşımızdaki insan ne yaparsa yapsın, bir başkasının hatasını ona yükleriz bazen. Bir zamanlar yaşadığımız bir ihaneti, bir kırgınlığı, bir terk edilişi, yeni gelenle yeniden yaşarız. Oysa kimse, bizim geçmişimizin taşıyıcısı olmak zorunda değildir. Ama biz, geçmişte açılmış yaralarla yaşamayı öğrendiysek, artık her temas canımızı acıtır. Ve sonunda, gelecekten korkmaya, yeniye güvenmemeye başlarız. Bu korku, zamanla hayattan kopuşa, durağanlığa ve içe kapanmaya dönüşebilir.

Oysa hayat, her sabah yeni bir başlangıç hakkı verir bize. Geçmişin eşyalarını, duygularını ve hayal kırıklıklarını bir kenara koymayı başarabilirsek, yarına dair hayaller kurabiliriz. Affetmek, unutmak, yüzleşmek ya da kabullenmek. Her ne gerekiyorsa, geleceğe yer açmak için onu yapmalıyız. Çünkü zaman kimseyi beklemez. Ne hatalarımız için bir geri sarma tuşu vardır ne de kaçırdığımız fırsatlar için ikinci bir şans. Gelecek, yalnızca hazır olanlara kendini gösterir. Ve en çok da geçmişiyle barışabilenlere.

Bugünü yaşamak, aslında geçmişi onurlandırmanın ve geleceği kucaklamanın en sade halidir. Şu anın kıymetini bilmek, geleceğin temellerini sağlam atmak demektir. Herkesin geçmişinde zor zamanlar olmuştur; ama önemli olan, o zamanları sonsuza dek sırtlanmak değil, onlardan ne öğrendiğimiz ve nasıl ilerlediğimizdir. Çünkü geçmişi doğru yere koymayı başaranlar, geleceğe korkmadan, umutla ve cesaretle bakabilirler.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *