Türkiye ve Küresel Ölçekteki Diplomasi Gücü


Bir sabah uyanıyoruz, Gazze bombalanıyor. Ertesi gün, Karadeniz’in öbür ucunda sirenler çalıyor, Ukrayna’da patlayan füzelerin sesi duyuluyor. Dünya küçüldü diyorlardı ya, gerçekten öyle oldu. Bir kıvılcım, hemen yanı başımızda bir ormanı tutuşturuyor. İşte tam da bu nedenle, biz bu yangının ortasında bir yerde, ateşe su taşıyanlardan biri olmak zorundayız.
Çünkü Türkiye, coğrafi bir ülke değil sadece; aynı zamanda bir kavşak. Doğunun gözyaşıyla Batı’nın stratejik hesapları arasında sıkışmış halkların geçiş noktası. Tam bu nedenle, son yıllarda kendini farklı cephelerde buldu. Ukrayna'da savaş başladıktan sonra gözler birden Karadeniz’e döndü. Tahıl koridoru dediler, barış masası dediler... Kimse itiraf etmese de, bu masada Türkiye olmadan taşlar pek yerine oturmadı.
Aynı şey Orta Doğu için de geçerli. İsrail, İran, Filistin, Lübnan derken bölge tam anlamıyla bir satranç tahtasına döndü. Herkes hamle yapıyor ama taşların düşeceği yeri önceden görebilen çok az ülke var. Türkiye, bu noktada çoğu zaman iki tarafla da konuşabilen, sınır ötesi dili kavrayabilen bir ülke oldu. Herkesin bağırdığı bir coğrafyada, biraz sükûnetle konuşmak bile başlı başına bir diplomasi biçimi haline geldi.
Tabii bu kolay mı oldu? Hayır. Bazen kendi iç sesimizle çeliştik, bazen doğruyla haklının ayrımına varmakta zorlandık. Ama yine de barışı önceleyen bir duruş sergilemek kolay bir yol değildi. Hele ki ateşin bu kadar yakınımızda yandığı bir dönemde. Şu günlerde Orta Doğu'da ateşkes konuşuluyorsa, Ukrayna'da hâlâ bazı yollar açıksa, bunda diplomasinin ince dokunuşlarının rolü büyük.
Şunu kabul edelim: Artık sadece güçlü olmak yetmiyor. Akıllı da olmak gerekiyor. Herkesin bağırdığı yerde, alçak sesle söylenen söz daha çok duyuluyor. Türkiye, bu alçak sesle bazen Rusya’yla, bazen NATO’yla, bazen İsrail’le, bazen İran’la konuştu. Belki bazen içerde bu ses pek işitilmedi ama dışarıda yankı buldu.
Ben bir dış politika uzmanı değilim. Ama dünya haritasına baktığımda görüyorum ki, biz bulunduğumuz yerin bize yüklediği ağırlığın farkındayız. Bu yük bazen fazla geliyor, bazen de bizi büyütüyor. Yeter ki elimiz yakmadan su taşıyanlardan olsun.
Sonuçta tarih, sadece büyük savaşları değil, sessiz kalan akıllı hamleleri de yazar. Ve biz, tam da o satır aralarında bir yerlerdeyiz.